20 Mart 2015 Cuma

Dildeki Arzu, Arzunun Dili, Dilin Kemiği

Elin Diamond, Unmaking Mimesis (1997) adlı çalışmasında modern gerçekçi dram ile psikanalizin yükselişi arasında, her ikisinin de histerik kadının tedavisi ile ilgilenmek gibi ortak bir özellikleri olduğuna işaret ederek, bir bağ kurmuştur. Ahmet Mithat ile Fatma Aliye'nin birlikte yazdıkları (her ne kadar Fatma Aliye kendi ismi yerine kendini kısmen anonimleştirerek "bir kadın" mahlasını kullanmışsa da) Hayal ve Hakikat (1891) de, Osmanlı'da ilk kadın romancı Aliye'nin ortaya çıkışıyla Türkçe edebiyatın modernleşmesi ekseninde önemli bir noktaya dikkat çeker: Kadın yazar nasıl - ya da neden - yazar? Hastadır da yazarak tedavi mi olmaktadır yoksa yazdıkları hastalığın ta kendisini mi oluşturmaktadır? Meselenin kalbi, kadın yazarlık pratiklerine bakışta atıyor aslında; ki bu romanın içeriğinde bunun temsili, karşılıksız aşkın (kadının aşkının) histerikleştirilmesi. Romanın kadın yazar tarafından yazılan ilk bölümü, kadın karakterin gözünden (Vedat) bir aşk hikayesi anlatır. İkinci bölümdeyse erkek yazar, erkek karakterin (Vefa) gözünden aşkın "hakikatini" anlatır. Son olarak üçüncü bölümde anlatıcı olarak devreye giren erkek yazar Ahmet Mithat, erkek karakterin önerisiyle karşılıksız aşkın hikayesini bir histeri vakasının analizine dönüştürür; böylelikle yalnız kadın karakteri histerikleştirmekle kalmaz, kadın yazarın söylemini de bir anlamda hükümsüz kılar. Metnin sonundaki "İsteri-Hysterie" başlıklı makalede de zaten üst sınıftan Osmanlı kadınları histerikleştirilir. Aylak gezmek, roman okumak, ev işlerinden uzak kalmak histeriye yol açar, bir romancı olarak Fatma Aliye'nin bu güruhtan ayrı tutulmadığı da açıktır.

Hayal ve hakikat... Birisinin varlığı diğerini yalanlamak üzerinden mi kurar kendini? Yoksa bu ikisinin dinamik bir varoluşta birlikte-kurulduklarını mı varsaymalıyız? Tiyatro üzerine düşünen fenomenoloji kuramcısı Bert States'ın dikkat çektiği gibi, performansta nesneler ve aksiyonlar ne büsbütün "gerçek" ne büsbütün "hayali"dir, ama ikisinden de özellikler taşır. (Ben burada yazarlığı performatif bir eylem olarak düşünme eğilimindeyim. Yazının devamında da söz konusu performatif eylem, kadın yazarlığı ekseninde ele alınacaktır.) Performans kuramcısı Richard Schechner'e göre, oyun çerçevesi içinde bir performansçı (yanılsamanın işlevi nedeniyle) kendisi değildir ama (gerçekliğin işleyişi nedeniyle) kendisi olmayan biri de değildir. Performansın bu "ben değil ama ben olmayan da değil" niteliği kilit noktadır - ve işleri daha da yokuşa sürmek pahasına, bu nokta da sabit değildir. Gerçek / aktüel, şimdi ve burada gerçekleşir ve an be an değişmektedir. Dahası, hayal gerçeği taklit eder ve eğer ki bu taklitte çok ileri giderse, gerçekliği yeniden kurar. Dil meselesini toplumsal cinsiyet kodları üzerinden ele alan ve doğası gereği erkek olan dilin içinde, taklit taktiğini kullanarak başka bir dilin mümkünlüğünü araştıran feminist kuramcı Irigaray, abartmayı önerir: Taklit ederek, toplumsal cinsiyet normlarını tepetaklak etmektir amaç ve bu da onun büyük anlatıların - tabii ki erkekler tarafından yazılmış - metinlerinin içinde, alıntılama stratejileriyle oluşturduğu çatlaktan, toplumsal cinsiyetin sorgulanmamaya alışkın kurulu düzenini açık eden oyunbozan-oyuncu kadın dilinin akışkanlığı içinde yol alması demektir. 

 ---devam edecek---

11 Mart 2015 Çarşamba

görünmeyenin gözünden

Görünmez olanın gücü üzerine "Unmarked" (1993) kitabında yazan Peggy Phelan, feministlerin performansı görünür kılma yeteneğini vurgularken, görünmez olanın gücünü gözardı ettiklerini ya da canlı performansın "ancak yok olarak kendisi olabilen" imlenmemiş niteliğini es geçtikleri uyarısında bulunur. Görünürlük ve temsil üzerine düşünmek ve üretmek türlü tuzaklarla doluyken, yok olmak için belirmek de ne demektir? Angelika Festa'nın "You Are Obsessive, Eat Something", (1984) performansında bir aynayı mask gibi giyerek hareketsiz bir figür olarak belirmesi, görünürlüğüyle dramatik olduğu kadar, görünmezliğiyle de rahatsız edicidir; aslında bitmez tükenmez bir gidiş-geliş halidir bu; varlık ve yokluk arasında, yorucu ve kederli, bir yandan da sınırda varolabilme yeteneğiyle de dirayetli, umut verici.

Angelika Festa, "You Are Obsessive, Eat Something", 1984